OBEZİTE (ŞİŞMANLIK)

obeziteObezite basitçe vücuttaki yağ kitlesinin miktarının aşırılığı ve boya göre kilonun fazla olması anlamına gelmektedir. Beden kitle indeksi hesaplanarak da obezitenin olup olmadığı ortaya konulabilir. Bunun için kilogram cinsinden vücut ağırlığının boyun metre cinsinden karesine bölmek yeterlidir. Yani 80 kg olan bir kişi 1,5 metre boyunda ise, 80/(1.5)2= 35.55 kg/m2 beden kitle indeksine sahip olacaktır. Beden kitle indeksi 18-24.9 kg/m2 arasında ise kişi normal kilosunda, 25-29.9 kg/m2 arasında ise fazla kilolu, ≥30 kg/m2 ise obezdir. 30-34.9 kg/m2 arasında hafif, 35-39.9 kg/m2 arasında orta derecede, ≥40 kg/m2 ise ciddi ya da morbid, yani ölümcül obeziteden söz edilir. Çağımızın vebası olarak değerlendirilen obezitenin en sık nedeni kalorisi yüksek gıdalarla beslenme, aşırı yeme ve hareketsiz yaşam sürmedir. Obezitenin her ne kadar genetik yani kalıtımsal yönü varsa da gelişiminde en önemli faktör çevresel etkenlerdir. Hazır gıda tüketiminin artması, gıdaya kolay ulaşım, televizyon ve bilgisayar başında uzun saatlerin geçirilmesi obezite gelişimini hızlandıran en önemli çevresel olumsuz etkenlerdir. Obezite sıklığı hem ülkemizde hem de tüm dünyada hızla artmaktadır. Maalesef bu hızlı artıştan en çok etkilenen grupların başında çocuklar gelmektedir. Bu nedenle obezitenin önlenmesi belki tedavisinden çok daha önemli bir yaklaşım olacaktır. Bu amaçla toplumun yeme-içme alışkanlıklarının ve sağlıklı beslenmenin eğitim yoluyla benimsetilmesi ve toplumun egzersiz yapmaya sevk edilmesi önem arz etmektedir. Obezite bazen altta yatan metabolik ve hormonal hastalıklar nedeniyle de gelişebilir. Örneğin hipotiroidi, Cushing sendromu, akromegali gibi endokrin hastalıklar obeziteye neden olabilir. Obezitenin bu sekonder nedenlerinin araştırılması endokrinoloji uzmanlarının işidir. Bu hastalıkların tespit edilmesi durumunda öncelikle bunların tedavisi gereklidir, aksi halde obezite tedavisinde başarısız olunur. Buna karşılık en sık gördüğümüz ekzojen obezite basitçe harcanandan daha fazla kalorinin dışarıdan gıdalarla alınmasına bağlıdır. Burada elbette en önemli tedavi şekli kalori harcanmasını artıracak egzersiz programlarının uygulanması ve kalori alımının kısıtlanmasıdır. Bunun için sağlıklı beslenme diyetinin uygulanması elzemdir. Her istenilen şeyi yiyip içerek zayıflamayı beklemek akıllıca bir yaklaşım değildir. Bunun gibi herkese de aynı diyeti uygulamak doğru değildir. Diyet tedavisinde sabırlı olmak, ani kilo kayıplarından daha ziyade sürdürülebilir kilo kaybını hedeflemek doğru olan yaklaşımdır. Önemli olan sadece kilo vermek değil, ondan belki de daha önemlisi verilen kiloları geri almamaktır. Toplumda obeziteyle ilgili ciddi bir bilgi kirliliği olduğu da aşikardır. Örneğin insanların obezitesinin insulin direncine bağlı olduğu ve bu nedenle kilo veremedikleri ya da kilo aldıkları gibi söylemler gerçeği yansıtmamaktadır. İnsulin direnci zaten obez bireylerde beklenen bir durumdur. Kişi kilo aldıkça, yani yağ dokusu arttıkça, insulin ihtiyacı da o oranda genellikle artmak durumundadır. Zira insulin başlıca kas ve yağ dokusunda glukozun hücre içine girmesini ve kullanılmasını sağlayan hormondur. Yağ dokusunun aşırı halde olması insulin salgılanmasının da artmasını gerektirir. Bu da basitçe kanda ölçülen insulinin yüksek çıkması şeklinde sonuç verir. Buradan yola çıkarak bazı kliniklerin veya klinisyenlerin ‘insulin direnci ölçümü yapıyoruz’ şeklindeki beyanları tam bir kandırmacadır. Esasen bir kişide insulin direncinin olup olmadığını anlamak için kan testi yapmaya da gerek yoktur. Bir mezurayla kişinin bel çevresini ölçmek yeterli olacaktır. Kadınlarda bel çevresinin 88 cm ve üzerinde olması, erkeklerde 102 cm ve üzerinde olması zaten yağ birikiminin ön planda karın çevresinde olduğunu ve kişinin insulin direncinin olduğunu yansıtır. Bunun ötesinde obezite tedavisinde yanlış yönlendirilmeler ve suistimallere sık rastlanılmaktadır. Şok zayıflama diyetleri, zayıflattığı söylenen ilaçlar ve ilaç statüsünde olmayan otlar orantısız ve uygunsuz kullanım sonucu pek çok hastanın gerçek anlamda sakatlanması ve hatta hayatının kaybetmesine neden olabilmektedir. O nedenle obezite tedavisi mutlaka bu konunun uzmanı olan hekimlerin kontrolunda yapılmalıdır.

Sebebi her ne olursa olsun, obezite tedavi edilmesi gereken bir hastalıktır. Zira obez bireylerin hem yaşam kalitesi bozulmaktadır, hem de yaşam süreleri obezitenin yol açtığı bazı hastalıklar nedeniyle kısalmaktadır. Örneğin obez bireyler kendi bedenlerini de beğenmedikleri için sıklıkla sosyal hayattan uzaklaşmakta, bu da depresyona kadar giden psikolojik problemlere neden olmaktadır. Bunun ötesinde obezite başta kalp ve damar hastalıkları olmak üzere ölümcül olabilen birçok hastalığa da kapı aralamaktadır. Obeziyle ilişkili hastalıkların başında şeker hastalığının geldiğini unutmamak gerekir. Aynı zamanda halk arasında kireçlenme olarak bilinen osteoartroz da obezlerde daha sıktır. Obezlerde uyku-apne denen solunum hastalığı, yüksek tansiyon, gut hastalığı, polikistik over sendromu gibi birçok başka rahatsızlığın da normal kilodaki kişilere göre daha sık görüldüğü bir gerçektir.

Obezite tedavisinde kullanılmakta olan piyasadaki tek ilaç orlistat etken maddeli, yağ emilimini azaltan ajandır. Bunun yanında yurt dışında bu amaçla kullanılmaya başlanan iğne şeklinde uygulanan liraglutid etken maddeli ajanın da ileride ülkemizde de kullanılması söz konusu olabilecektir. Bunun ötesinde son yıllarda artan sıklıkta yapılmaya başlanan obezite cerrahileri, yani bariatrik cerrahiler, midenin küçültülmesi ve tüp mide uygulanması şeklinde ya da midenin tamamen çıkartılması ya da bypass edilmesi şeklinde uygulanmakta, bir nevi hastayı zoraki diyete sokmaktadır. Bunların belli endikasyonları vardır ve herkese rutin olarak bu cerrahi prosedürlerin uygulanması doğru olmaz. Bu ameliyatların kime uygun olduğuna yine konunun uzmanı endokrinoloji ve metabolizma uzmanlarınca karar verilmesi gerekir.